2 Mayıs 2011 Pazartesi

Şarkını Söylediğin Zaman

İnci Aral, 1944 yılında Denizli'de doğdu. Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nü bitirdi. Edebiyat dünyasına 1977'de dergilerde yayınlanan öyküleriyle girdi. Aral, eserlerinde daha çok bireylerin çevre ve toplumsal oluşumların etkisiyle biçimlenen ve değişen ruh hallerini, kadın-erkek ve ilişkilerindeki iletişimsizlik, sevgi bağları ve varoluş sorunlarını irdeleyen bir yazar. Roman, öykü, söyleşi ve deneme türünde eserleri olan yazarın son romanı Şarkını Söylediğin Zaman. Kitap geçtiğimiz Nisan (2011) ayında Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlandı. Romanı şu sıralar kitapçıların vitrinlerindeki yeni çıkan kitaplar arasında görmek mümkün.

Arka kapağı okuyup kitaba başlayınca 70’li yılları anlattığı duygusu uyandırıyor. Kitapta telefona mesaj geldiğini okuduğumda anlıyorum 2000’lerde geçtiğini. İlerleyen bölümlerde kitaptaki karakterlerden Cihan’ın anılarıyla ve geçmişte kaydedilmiş defterlerle 70’lerin sonlarına 80’lerin ilk yıllarına dönüp 12 Eylül’ün gölgesinde yaşanmış hüzünlü bir aşk hikayesine tanıklık ediyoruz. Kurgunun defterden okunan anılarla işlenmesi bana uzun bir süre erteleyip yakın zamanda okuduğum Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sını hatırlatıyor. Romandaki karakter anlatımları ve betimlemeler oldukça zengin. Kurgu akıllıca ve akıcı işleniyor. Okurken zaman zaman heyecanlandırarak sayfaları hızlı hızlı geçip ne olacağını bir an önce öğrenme isteği uyandırıyor. Şarkını Söylediğin Zaman şuana kadar okuduklarım arasında en hızlı bitirdiğim roman oldu. Cumartesi akşamı alıp otobüste okumaya başladığım kitap Pazartesi sabahı bitti. Okurken tahmin ettiğim son kitap bittiğinde beni şaşırtmadı. Ufak yazım yanlışları ve bazı eksik işlenip hızlıca geçildiğini düşündüğüm yerler dışında güzeldi. İnci Aral kitabın başına “Bu romanda yer alan siyasi olaylar gerçektir ve roman gerçeğine uygun olarak kurgulanmıştır. Kişiler ise hayal ürünüdür, gerçek kişilerle ilgileri yoktur.” notunu düşmüş. Fakat kitabın 12 Eylül gözlemleri konusunda biraz eksik kaldığını düşünüyorum. Kitaba başlamadan önce okuduğum tanıtım yazıları bende daha büyük bir beklenti uyandırmıştı. Politik gözlemler biraz daha yoğun olabilirdi.

8 Ocak 2011 Cumartesi

Düz

Açık havalı bir gecede ve yerden bir miktar yüksekte tüm aydınlığını zemine yansıtan samimi yıldızları gördüğümde bazı tuhaf şeyler düşünürüm. Perdeleri hiç açılmayan o karanlık odaya geri döndüğümdeyse 'bol yıldızlı gecede sessizlik' adlı oyunun oynandığı sahnenin zemininden topladığım mineral bakımından zengin yıldız kırıntılarını iyice ufalar, arada bir suladığım çiçeğimin saksına bırakırım. Bunu eskiden yapmak istemediğimi söylerdim ama şimdi 'İtalya gibi' ülkelere de gidebilirim. Ama daha da yakınlarda Tersyüz Bey'in kötü işçiliği sonucu ne kadar uğraşsanız da etiketi dışarda kalan yamalı bir elbise var. Kim bilir belki de hep öyle kalacak çünkü bu 'uyum vebası' her yanı sarıyor.